30 Kasım 2010 Salı

ÖZDOĞAN'ın "Sonsuza Kadar" Şiiri

SONSUZA KADAR...

İlk gördüğüm sendin, son gördüğüm bir yabancı
Hani bir yastığımız olacaktı, bu ikinci yastık kimin?
Sen, ruhumdaki son sancı…
Gidiyorsun ama ruhuma kazındı ismin….

Sen ‘evet’ dedin, ben ‘sonsuza kadar’…
Oysa ki bir evin eşyalarını paylaşmak değildi benim amacım.
Bir hayatı paylaşacaktık seninle, bir ölümü…
Sen silersin belki ama, ben nasıl unuturum dünümü…

Eşyalarımı topladığım valiz kadar küçüktü ömrüm
Ve bir aşkı paylaşmayı göze alacak kadar da büyük.
Şölen masalarında yalnız kalmaktansa,
Bir fakir sofrasındaki mutluluğumdu ekmeğim bir dilimini böldüğüm.

Ben gidiyorum şimdi, sen kalarak terk ediyorsun.
Hani iyi ve kötü günde birdik, hani bu yuvayı sonsuza kadar sevecektik?
Senin sonsuzun dün bitti, benimki halen sonsuza kadar…
Keşke bana ‘seviyorum’ demeseydin, kandırmasaydın beni bu kadar…

Şimdi bana git diyorsun, bitti diyorsun…
Sen benim hayatımdın, kaderimdin.
Kaderimin sonuna mı geldim, hayatım mı bitti?
Benimki devam ediyor ama senin sonsuzun burada bitti.

Bu masayı hatırlıyor musun, ilk defa kahvaltı ettiğimiz…
Ya ilk filmi sarılarak beraber seyrettiğimiz?
Ben gidiyorum sadece ikimizin şarkısını alarak…
Hani hayatımızdı bizim şiirimiz, her gün bir mısra eklediğimiz?

Niye gözlerin şimdi bir başka bakıyor?
Niye hatırladığım en güzel sözlerin beni yakıyor?
Yuvamızın çatısı yıkıldı görmüyor musun…
Şimdi yeni bir gökyüzü sana bakıyor…

Şu yıldızı hatırlıyor musun gökyüzündeki.
İkimizin yıldızıydı her gece hayale daldığımız.
Bir de onu alıyorum giderken yanıma.
Her gece ben seyredeceğim yıldızımızı tek başıma, binlerce defa çalarken şarkımız…

Ben bu kapıdan ve hayatından şimdi çıkıyorum.
Şarkımızı ve yıldızımız alarak.
Benim olduğun her dakika için teşekkür ediyorum.
Sen ise beni terk ediyorsun burada kalarak.

Ve sonsuza kadardı benim aşkım, yeminim.
Yine de sonsuza kadar sürecek.
Aşkım, evim kabe’mdi benim.
Yavrumu sana emanet ediyorum tek aşkım, son sevgilim…



ABDULLAH ÖZDOĞAN

Ahlak Sadece Fakirler İçin(mi)dir...

Değildir aslında, ama bugün için öyledir. Fakirlik demek, acziyet demektir.
Fakirlik demek, güçsüzlük demektir.
Güçsüzsen, haksızsındır.
Haksızsan ahlaksızsındır..

* * *

Bir somun ekmek çalarsan, ahlaksız ve suçlusundur.
17 milyar Dolar çalarsan sana bişey demezler...
Fakirsen, çalarsan, ahlaksızsındır, seni üzerler.
Zenginsen, çalarsan, seni baş üstünde tutarlar.

* * *

Bankaya bin TL borcun varsa, seni haczederler.
Bankaya 1 trilyon borcun varsa, kaçmayasın diye genel müdürlükte kahve ikram ederler.
Niye?
Kaçmayasın diye...
Tezgahın bozulup bankanın parasının üstüne yatmayasın diye.

Kaynak: HABER365

Devamı için TIKLAYINIZ...

Geçmişe Özlem

Abdullah Özdoğan'ın HABER365'te 14.10.2010 tarihinde yazmış olduğu "Salaklığa Övgü" yazısından çok etkilendim. Bu yazıyı bu yüzden yazıyorum.

Günümüzde yaşadığı çevreden, televizyonda izlediği insanlardan, gazetede yazan yazarlardan, hatta kedisinden köpeğinden yakınmayan yoktur. Nedense savunmak ya da karşıyı suçlamak hep daha kolay gelir ve hatanın tek taraflı olmadığını unutarak hiç kendimiz üzerine düşünmeyiz. Özdoğan'ın yazısını okuduktan sonra düşünmek için kendinize zaman verin...

Abdullah ÖZDOĞAN'ın yazısı için TIKLAYINIZ....

Medyanın Angusları ve Köşe Kapmaca...


Her sistem, hakim olduğunda kendi kurşun askerlerini öne sürer.

Medya ise kurulacak sistemi önceden hissederek yenisine rampa yapar, bir öncekini sessizce terk eder.

Bunun içindi ki, seçim zamanı yaklaştığında muhalif basının bir kısmı, şirin, sevecen, tarafsız ve ciddi görünmeye dikkat eder.

Haberin devamı için TIKLAYIN...

YouTube Kapatılmadan Sorun Halledilebilir!

 Bugün, açılmasının üzerinden 72 saat geçmesinin ardından, Mahkeme tarafından yeni bir erişim yasaklama kararı verildi.
Verildi, ancak şu saate kadar daha erişim engellenmedi.
Bu kararın alınmasının sebebi, Deniz Baykal'a ait olduğu iddia edilen şu meşhur video.
Ve eldeki rakamlara bakılırsa, 72 saat içinde bu video 150 bin kez daha izlenmiş.
Neyse, konumuz bu video değil...

Mahkeme kararında, Youtube'a erişimin tümüyle engellenmesi talebi var.
Devamı için TIKLAYINIZ...

15 Subay ve Astsubay'a Çocuk Pornosu Sorgusu

İçinde TSK geçen veya TSKyı ilgilendiren ancak negatif içerik taşıyan her haberde elim geri geri gider.
Onlarca yılın bilinç altı baskısı, beni o haberin yalan olduğuna inandırmaya çalışır ve çoğu zaman da inandırır.

Ama bir şeyleri görmezden gelmek, onun olmasını önlemek anlamına gelmiyor ne yazık ki.
Ve yoksaydığımız her şeyin muhakkak bir gün önümü

İçinde TSK geçen veya TSK’yı ilgilendiren anacak negatif içerik taşıyan her haberde elim geri geri gider.

Onlarca yılın bilinç altı baskısı, beni o haberin yalan olduğuna inandırmaya çalışır ve çoğu zaman da inandırır.

Ama bir şeyleri görmezden gelmek, onun olmasını önlemek anlamına gelmiyor ne yazık ki.
Ve yoksaydığımız her şeyin muhakkak bir gün önümükangrenleşmiş, kronikleşmiş ve çok daha çetrefilli olarak çıktığı da bir gerçek.
Yani şimdi ben kendi dokunulmazıma mı dokunacağım?

Evet…

Onun iyileşmesi, şaibelerin üzerinden kalkması ve bir daha kötü fiillerle benim kutsalımın adının yan yana gelmemesi için dokunacağım.


Fuhuş ve şantaj soruşturması olarak başlayan ancak ele geçirilen belgeler doğrultusunda daha sonra Askeri Casusluk soruşturmasına dönüştürülen operasyonlar kapsamında 15 subay ve astsubay yeni bir suçlama ile savcı karşısına çıkıyor.

Soruşturma kapsamında İstanbul Organize Polisi'nin yaptığı baskınlarda askeri casusluğu ortaya çıkaran çok sayıda belgenin yanında özellikle üst rütbeli subaylar, bürokratlar ve TÜBİTAK personelinin gizlice çekilmiş yatak odası görüntüleri de bulunmuştu.

Operasyonlarda ele geçirilen bu gizli çekim şantaj görüntülerinin yanında, sayıları binlerle ifade edilen porno görüntüler de bulunmuştu.

Bu porno görüntüler arasında çocuk ve hayvan pornosu görüntüleri de ele geçirildi.
Soruşturmayı yürüten Ergenekon savcılarından Fikret Seçen, fuhuş dosyasını ayırmış ve askeri casusluk soruşturmasını derinleştirmişti.

Savcı Seçen'in, bilgisayarlarından çocuk ve hayvan pornosu çıkan askerler hakkında yeni bir soruşturma başlatılması için dosyalarını aramaların yapıldığı adreslerin bağlı olduğu savcılıklara gönderdiğini öğrendim.

Farklı savcılara gönderilen dosyaların ardından 15 muvazzaf subay ve astsubay ifadeye çağrıldı.

Kanunlara göre; çocuk pornosu içerikli görüntüleri ülkeye sokmak,saklamak ve dağıtmak yasak.

Bilgisayarlarında bu görüntüleri bulunduranlar hakkında da işlem yapılıyor ve 10 yıla kadar hapis, 5 bin güne kadar adli para cezası ile yargılanıyor.

Dünyada bu bir insanlık suçu sayılıyor.

Onun için üzerinde benim kutsal saydığım üniformayı taşıyan hiçbir Allah’ın kuluna yakışmıyor.

Hayvan pornosuna meraklı, ensest videolarına zihnini vermişlerin üzerinden üniformalar çıkartılabiliyor, ama onlar insan kisvesiyle benimle halen aynı havayı soluyor.

Acım ve sıkıntım bundandır.

Kaynak: HABER365

Canlı Yayında Kızan Spiker Abdullah Özdoğan'a Destek Yağdı!


Abdullah Özdoğan’a destek yağdı!
Yükleyen Ademozdogan. - TV dizilerini ve programlarını online izleyin.

Özdoğan'ın Denemelerinden "DUYMAYABİLİRİM"

DUYMAYABİLİRİM...

Çok kolaydı aslında hayatın bize getirdikleriyle yetinmek...
Belki daha da kolaydı sonrasını düşünmeden, başkaldırmadan ve isyan etmeden ve haykırmadan yaşamak...

En kolayı gözyaşlarımızı içimize akıtmak ve ağzımızı sıkı sıkıya kapayarak çığlıklar atmak...
Ama insansak ve insan olmak istiyorsak yapmamız gereken bunların hepsini bilip hiçbirini yapmamak...

Sürekli isyan halinde, sürekli mücadele içinde ve sürekli arayışla geçmek zorunda ömrümüz...
Arayışın bittiği yerde tatmin değil mutsuzluk var...

Fethedilen her kale, erişilen her menzil bizi biraz daha insan yapıyor...
Fethedilen kaleler bizim insanlık sınırımızın burçları...

Ne kadar ötelere taşırsak bayrağı o kadar insan oluyor ve o kadar kendimizi aşıyoruz...
Ve geçilen her aşama bizi biraz daha güzelleştiriyor...

Alanımızın içinde yaptığımız ölesiye gezintiler ise bizi her geçen gün tabanımızı aşındırarak yerin dibine yaklaştırıyor...
Onun için arayışlarımızı kendimizin dışında, menzilimizi ise beynimizin dışında tutmak zorundayız...

Kendi içine dönmek, kendini yargılamak ve kendini sorgulamak demek...
Biz buyuz, buradayız ve böyleyiz...

Bunu kabul etmek demek, ilk kalenin direğine bayrağımızı dikmek demek aynı zamanda...
Ben şuraya gideceğim, şunu öğreneceğim ve şunu başaracağım sözcükleri ise yeni fetihlere ve bizi geliştirecek sahalara açılmamız anlamına geliyor...

Ben ilk burca bayrağımı diktim ve arkamdan kimsenin gelip gelmediği beni ilgilendirmiyor...
Ama gelen birisi varsa arkamdan, çok güçlü bağırsın...

Duymayabilirim...



Ünlem:

“Sıçan işemesinin deryaya faydası vardır”

Türk Atasözü

ABDULLAH ÖZDOĞAN

TRT Kürtçe Kanalını Yöneticisi Bile İzlemiyor!

TRT 6, yani TRT'nin kürtçe kanalında Digitürk platfomunda sessiz sinema şeklinde yayın yapıyor. Kanalın iki gündür sesi yok, kimse uyanmıyor!

 
 Büyük bir ihtiyaca cevap verdiği düşünülerek açılan TRT'nin Kürtçe kanalında, iki gündür Digitürk'ten izleyenler ses alamıyor.

Digitürk'teki bütü n kanalların seslerinin olması, sadece TRT 6'nın olmaması, genel bir teknik arıza değil, sadece TRT 6'ya mahsus bir durumun ortada olduğunu gösteriyor.

Kanalla ilgili teknik ve içerik olarak hiç bir masraftan kaçınmayan TRT, yayınların kontrolü noktasında zayıf demek ki.

Devamı için TIKLAYINIZ...

Çemberin Bir Yerinde...

'Kendimizi küçücük cüssemizle, kocaman saydığımız dünyanın merkezi zannediyoruz...'
Dünya çok büyük olabilir...
Görmediğimiz, gezmediğimiz çok yer ve şey olabilir.
Ama bizim yaşadığımız çember çok küçük aslında...
Dört duvar bile diyebiliriz yaşadığımız alana...
Ama biz bunu farklı algılıyor ve anlamlandırıyoruz.
Kendimizi küçücük cüssemizle, kocaman saydığımız dünyanın merkezi zannediyoruz...

* * *

Sanıyoruz ki, dünya bizimle ilgileniyor...
Sanıyoruz ki tüm dünya bizi tanıyor ve görüyor...
Çok yanılıyoruz...
Biz küçücük bir çemberin içinde, kendimizi büyütmeye çalışırken dünya bizimle
ilgilenmiyor.

* * *

Hırslarımız, karşımızdaki dev aynasında küçücük bedenimizi ve beynimizi büyütmemize sebep...
Dünya, o kadar büyük değil biliyor musunuz?
Bugün karşılaştığımız bir kişiyle, sadece mekan ve zaman değişir, yine karşılaşırız.
Dün yenildiğimiz savaşın galibiyle, başka bir meydanda aynı düşmana karşı savaşıyor bulabiliriz kendimizi, bulursak da hiç şaşırmayalım.

* * *

Dünya ne bir oyun alanı, ne de bir savaş meydanı.
Dünya, herkesin herkesle kesişebileceği bir çember...
Biz de çemberin üzerinde, farklı yöne doğru dönen, çemberden kopmayan, uzaklaşmayan noktalarız...
Hayat devam ederken, gözden kaçırdığımız şeyler, farazi düşmanlıklar, unutulacak ve unutulmayacak kategorilerde birikirken koskoca ömürler geçip gidiyor.

* * *

Kimse, bu dünyada kapladığı hacimden daha büyük değil.
Bu dünyayı terk ederken, mezarda kapladığımız alan kadarız ve daha ötesi yok.
Kimse kendini büyük görmesin bu
sebeple...
Ve yarın sıkacağı eli bu gün bükmeye kalkmasın...
Düşmez kalkmaz bir Allah!...
Dün var olan bu gün yok, bu gün var olan yarın yok olabilir...
Varlıkla öğünmenin, yoklukla yerinmenin bir anlamı yok.
Herkes ekmek yiyor, herkes su içiyor ve herkes temel ihtiyaçlarını aynı şekilde
gideriyor.

* * *

Onun için tutulacak elle itilecek elleri iyi ayırmalı insan ve bunu çok özenli yapmalı.
Kulun kulda hesabı kalır ama Allah’ın kimsede hesabı kalmaz...
Ne alacak, ne verecek...

Kaynak: HABER365

Abdullah Özdoğan'ın "Bu Şehir" Şiiri

BU ŞEHİR...

Islak sokaklar mevsimindeyiz artık…
Bu kalabalık şehre hüzün yağar bu zamanlar…
Yalnızlık yağar caddelerine…
Darmadağın saçlar, ıslanmış yüzler hep yere bakar…
Kahveleri bile dert yüklenir…
Çayları daha bir demli…
Unutulan sevgililer hatırlanır veya sevgililer unutulmaya çalışılır…

Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin…
Her adımın yalnızlığa uzanır….
Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur bu sokaklarda…
Herkes kendi türküsünü söyler yüzünü buruşturarak,
Herkes kendi hikayesini en acıklı sanır…



Kendisi koca bir yalanken gerçeği arar bu şehir…
Sokakları gibi evleri de acı doludur, gözyaşları taşar pencerelerinden…
Geceleri gerçeklerini saklar da, her gün başka bir maske takar insanları…
Hayatları vardır anlatıkları, bir de tek başına kalınca yaşadıkları…


Aşkları bir damla gözyaşında boğulur bu şehrin…
Onun için geceleri yeni hayatlar yazılır kimsenin bilmediği zamanlara…
Onun için kimse üzülmez gidenlere, ve acır geride kalanlara…
Herken kendi türküsünü söyler bu şehirde, sadece kendi acısına ağlar…
Herkesin tiyatrosudur bu şehir, herkesin en yalandan sahnesi…
Ve onun için bulunmayı bekler bu şehrin denizlerinde incilerin en sahtesi…



Yine de yalan olduğunu bile bile hergün aynı oyunu oynar bu şehrin insanları…
Herkes kendi hikayesini en acıklı sansan da, her geceyi pembeye boyar gündüzün yalanları



Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin…
Her yudumun yalnızlığa uzanır….
Yine de hızlı adımlar atılır, koşulur yalnızlığa…
Herkes kendi türküsünü söyler yüzünde bir maskeyle,
Herkes kendi hikayesini en acıklı sanır

Dün gece bir aşkı gömdüm derine
Dün gece sessizce öldüm…
Gözlerimi kapattım yine dün gece…
Uyumadan düşümde seni gördüm

Sensiz olan bu şehir
İstemem aşksız olsun
Sensiz olan bu aşk…
İstemem bensiz olsun…

ABDULLAH ÖZDOĞAN

Şiirin klibi için TIKLAYINIZ...

Abdullah Özdoğan Kanal T'de

Kanal t Televizyonu yönetimine iki transfer daha...

En son Kral Tv - Kral Medya Grup Başkanlığı görevinden ayrılan Yüksel Evsen Kanal t Genel Müdürlüğü görevine getirilirken, Yeniçağ Grubu Genel Koordinatörlük görevini yürüten ve Yeniçağ Gazetesi’nde köşe yazıları kaleme alan Abdullah Özdoğan ise kanalın yeni Haber Koordinatörü oldu.

Kaynak: gazeteciler.com